Ülkemizde uzun süreden bu yana telefon ve ortam dinlemeleri yoluyla kişilerin özel hayatı basın yayın organlarında deşifre edilmektedir. Gizli ses ve görüntü kayıtları, hem rakipleri ekarte etmek için kullanılmakta, hem de suçlanacak kişinin aleyhine delil olarak iddianame eklerine bizzat savcılar eliyle konulmaktadır. Bu dinlemeler; hem yargı kararı gereği Devlet kurumları eliyle, hem de "özel" ellerle yapılmaktadır. Devletin öncülük ettiği ve iddianame ile ilgisi olmayan özel konuşmaların dahi deşifre edildiği bir ortamda, bu tür ihlalleri sonlandırmanın güç olacağı açıktır.
Kamuoyunun önünde olan kişilere bu ülkede artık huzur kalmamıştır. Yaşananlar George Orwell‘in "1984"ünü aratmayacak derecede vahimdir. Büyük göz ve gözler tüm ülkeye korkuyu ekmişlerdir. Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı‘nın başına gelenlerden sonra artık insanımızın tamamı kendini korumasız hissetmektedir. Aslında istenen tam da budur. "Devleti yöneten siyasal iktidardır" sözünden hareketle; İktidar en temel insan hakkı olan, Anayasa ve uluslararası insan hakları sözleşmesi ile güvence altına alınan "özel hayat, aile hayatı ve konut dokunulmazlığı" ihlallerini sonlandırmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü hiçbir mazeretle geçiştiremez, gerekçelendiremez. Demokratik bir ülkede bu yaşananların hesabı verilmeden iktidarda kalmaya devam edilemez. İktidar, öncelikle devletin olanakları kullanılarak yapılan ihlallerin önüne geçmekle yükümlüdür. Siyasal iktidar, yaşatılan bu korku ve saygısızlıktan dolayı insanımızdan özür dilemeli ve Devlet dâhil hiç kimsenin artık özel hayata ilişkin bilgilere erişme ve kullanma suçunu işleyemeyeceği güvencesini vermelidir. Biz çocuklarımızın bize soracağı şu soruya muhatap olmak istemiyoruz: "İnsanlığın döktüğü onca kana rağmen, Ortaçağ totaliter rejime dönüşü bize nasıl ve neden reva gördünüz?" Mehmet Soğancı TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı
|