MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 İZMİR ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

YENİ ÜYELİK

   · 

YAYIN SATIŞ LİSTESİ

   · 

İNDİRİM YAPAN KURULUŞLAR

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AYDIN   İZMİR   MANİSA 
 

 

EMO İzmir Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 407

Tüm Sayılar

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

TMMOB 14. ENERJİ SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ



 
Ankara’da 3 gün boyunca uzmanlar, akademisyenler, kurum, kuruluş, sendika ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımıyla enerjinin tüm boyutlarıyla tartışıldığı TMMOB 14. Enerji Sempozyumu’nun Sonuç Bildirgesi yayımlandı. Bildirgede, “Enerjide tüm politika, programlar ve uygulamalar toplum yararını hedeflemelidir” denildi.
 

 TMMOB 14. ENERJİ SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ

TMMOB 14. Enerji Sempozyumu 7-8-9 Aralık 2023 tarihlerinde "CUMHURİYETİN 100. YILINDA ENERJİ" ana teması ile Ankara`da yapıldı. İlki 1996 yılında yapılan TMMOB Enerji Sempozyumları ana temel olarak enerjinin toplum yararına kullanılmasını almış ve şimdiye dek yapılan tüm sempozyumlar bu temanın çeşitli yönleri ile incelenmesine yoğunlaşmıştır.

TMMOB 14. Enerji Sempozyumu`nda da enerjinin toplum yararına kullanılması, Cumhuriyetin 100. Yılında geçmişi ile birlikte irdelenmiş ve bugün ve gelecekte enerjiden toplumun en uygun şekilde yararlanabilmesi için koşullar ve gereklilikler dile getirilmiş, yanlış uygulamalar eleştirilirken, neler yapılması gerektiği hakkında öneriler geliştirilmiştir.

Sempozyumda yapılan sunum ve konuşmalar değerlendirilerek aşağıdaki Sempozyum Sonuç Bildirgesi hazırlanmıştır.


ENERJİDE TÜM POLİTİKA, PROGRAMLAR VE UYGULAMALAR TOPLUM YARARINI HEDEFLEMELİDİR


1. Toplum Yararı Doğrultusunda Temel Saptamalar

Kamusal bir hizmet olan enerjiden yararlanmak modern çağın gereği ve vazgeçilmez bir insan hakkıdır. Tümü toplumun ortak malı olan enerji kaynaklarının araştırılması, bulunması, değerlendirilmesinden başlayarak; üretim, iletim, dağıtım ve satışına kadar sürecin tüm aşamalarında çevreye, iklime ve doğaya olumsuz etkileri asgari düzeyde tutulmalı ve toplum yararı gözetilmelidir. Bu ölçüt, enerji ile ilgili tüm faaliyetlerde geçerli olmalıdır. Enerjinin tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve güvenilir bir şekilde, kamusal bir hizmet olarak sunulması, temel enerji politikası olmak zorundadır. Bu anlayış ve yaklaşım, enerji ihtiyacının karşılanmasının, bir kamu hizmeti olarak, kamu kuruluşları eliyle, toplum çıkarları doğrultusunda, çevreye olumsuz etkilerini asgari düzeyde tutmaya çalışarak yürütülmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır.


2.  Ne İçin Enerji, Kimin İçin Enerji? Enerjide Toplum Yararı İçin Ne Yapılmalı?

Enerji üretimi ve kullanımı toplum ve toplum yararı için kamu hizmeti anlayışı ile kamu eliyle yapılmalıdır. Toplum yararını gözeten enerji politika ve uygulamaları; çağdaş toplumlarda tüm yurttaşların ve toplumun ortak gereksinimleri olan eğitim, sağlık, ulaşım, adalet, iletişim, kültürel ve sportif hizmetlerin, güvenli çalışma ve yaşam koşulları, beslenme, uygun barınma ihtiyaçlarının ve tüm bu hizmet ve faaliyetlerin ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde toplam ekonomik faaliyetlerin gereksineceği miktar ve nitelikte enerjinin; toplum yararını gözeten demokratik, katılımcı kamusal planlama kapsamında, kamu hizmeti olarak, doğal ve toplumsal çevreye olumsuz etkileri asgari düzeyde tutularak ve azami ölçüde yenilenebilir kaynaklara dayalı, etkin ve verimli olarak teminini, iletimini ve dağıtımını amaçlar.

Enerjinin tüm tüketim alanlarında daha verimli kullanılmasını sağlayacak politika ve uygulamaların yürürlüğe konulması, kamucu, katılımcı, demokratik bir planlama anlayışı ve uygulamasıyla; toplumun gerçek ihtiyaçlarının karşılanmasının temel olması amaçlanmalıdır. 

-Kapitalizmin gereksiz tüketim, sürekli yeniden üretim sarmalının tetiklediği, genel olarak tüm enerji kaynaklarının, özel olarak işlevsel olmayan elektrik tüketiminin (AVM`ler, geceleri pırıl pırıl aydınlatılan kamu binaları vb.) körüklenmesi anlayışından uzak durulmalıdır. 

-Yeni elektrik enerjisi ihtiyaçlarının karşılanmasında, karbonsuzlaşma ve fosil yakıtların azaltılması hedefi doğrultusunda; enerji üretim tesislerinin kamucu, katılımcı demokratik bir planlama anlayışı içinde, esas olarak rüzgâr, güneş vb. yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı ve toplum çıkarlarını gözetir biçimde kurulması temel olmalı, rüzgâr ve güneş enerjisinden daha çok yararlanılmalıdır. 

-İletim ve dağıtım şebekelerinde planlamalar yeni güneş ve rüzgâr enerjisi potansiyel üretim sahalarına bağlantılara olanak verecek şekilde yapılmalıdır.

Karasal GES`ler, RES`ler verimli arazilere, yeşil alanlara, ormanlara, yerleşim yerlerinin yakınlarına değil çorak, kurak tepelere kurulmalıdır. 

Yurttaşların kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirecekleri dağıtık enerji uygulamaları ve enerji kooperatiflerinin kuruluş ve işlevsel çalışmalarına konan engeller kaldırılmalı, kamusal demokratik, katılımcı planlama kurgu ve anlayışına uygun olarak toplum çıkarı doğrultusundaki çalışmaları desteklenmelidir.

-Karasal rüzgâr kurulu güç potansiyelinin henüz yalnız dörtte biri devreye alınmıştır.

Öte yandan 7 Kasım 2023`de, ETK Bakanı tarafından REPA`nın güncellenerek yeni REPA`ya göre karasal potansiyelin mevcut teknoloji ve şartlarda 100.000 MW olduğu belirtilmiştir. RES potansiyelinin yükselmesi resmin olumlu yüzüdür. Bu potansiyelin yalnız yüzde 11-12`sinin değerlendirilmiş olması da, yirmi yıldan fazladır iktidarda olan siyasi yapının fosil yakıt sevici, RES ve GES karşıtı tutumunu göstermektedir.

Düşük hızlarda esen rüzgârla da elektrik üretebilen türbinlerin gelişimi de dikkate alınarak, yapılacak yeni bilimsel çalışmalarla, Türkiye`nin, güncel karasal ve deniz üstü rüzgâra dayalı elektrik üretim potansiyeli belirlenmeli ve bir plan dahilinde değerlendirilmelidir. 

-Denizlerde kurulabilecek RES`ler de ise daha yola bile çıkılmamıştır. Yerli imalat sanayinin yanı sıra gemi ve deniz araçları yapım ve bakım onarım sektörünü ve denizciliği de geliştirme potansiyeli olan deniz üstü RES`lerle ilgili toplum yararı doğrultusunda bir yol haritası, strateji belgesi ve eylem planları, ilgili tüm kesimlerin katılımıyla hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. 

ETKB`nin hazırlamış olduğu GEPA`ya göre güneş enerjisi potansiyeli 380.000 GWh/yıl`dır (Yaklaşık 250.00 MW kurulu güç). 2022`de güneşe dayalı elektrik üretimi 16.887,2 GWh olmuştur. Yani, bu yüksek potansiyelin, sadece yüzde 4.4`ü değerlendirmiştir. 

-Bugün yalnız yüzde 4.4`ü değerlendirilen güneşe dayalı elektrik üretim potansiyelinin değerlendirilmesi için, güneş enerjisi karşıtı yaklaşım terkedilmeli, konan engeller kaldırılmalı ve kadim bir güneş ülkesi olan ülkemizde bu sonsuz kaynaktan en yüksek düzeyde yararlanılmalıdır. 

-Yeni kurulacak santralların ve bakım-rehabilitasyon-yenileme çalışmaları yapılan tesislerin enerji ekipman ihtiyaçlarının yurt içinden imal ve temini esas olmalıdır.


3. Toplum Yararı Enerjide Bağımsızlık ve Dışa Bağımlı Fosil Yakıt İthalatının Azaltılmasını Gerektirmektedir

- Enerji hammaddeleri ithalatı ülkelerin dışa bağımlılığının önemli göstergelerindendir. 2022`de Türkiye enerji ithalatı faturası 96.549 milyar dolarla rekor kırmış ve toplam ithalat bedelinin yüzde 26.5`ini oluşturmuştur. Bu çok yüksek bir orandır.

-Ukrayna savaşı gerekçesiyle uygulanan ambargolar sonrasında; Türkiye, Rusya Federasyonunun en önemli ihraç pazarlarından biri olmuş ve Türkiye`nin, doğalgaz, petrol ve taşkömürü ithal ettiği ülkeler arasında ilk sırada, yer almıştır. RF, toplam enerji arzında dörtte birden, enerji hammaddeleri ithalatında ise üçte birden fazla paya sahiptir. Enerjide bir ülkeye olan bu derecede yüksek bağımlılık bağımsızlık ölçütlerine zıttır.

-Enerji arzında dışa bağımlılığı azaltmak için, yenilenebilir kaynaklara ağırlık verilmeli ve büyük bölümü ithal edilen, kömür ve petrolün yanı sıra, doğalgazın da ithalat miktarı düşürülmelidir. Doğalgaz fiyat artışlarını kontrol edebilmek için, doğalgazın daha ucuza temin edilebileceği kaynakları çeşitlemek, yeni sözleşmelerde ülke yararını azami ölçüde gözetmek, mevcut sözleşmeleri yeniden görüşme konusu yapmak, alım fiyatlarını düşürtmek ve fiyatı arttırıcı ve ülkemiz aleyhine işleyen hükümleri iptal etmek ve yurt içi gaz üretimini arttırmak gerekmektedir. Bu politika bugüne değin uygulanmamıştır. 

-Fosil yakıtların arz içindeki payının düşürülmesi gerekliliği göz ardı edilmeden, daha uzun bir süre elektrik üretiminde, sanayi kuruluşlarında ve konutlarda mutfak, sıcak su eldesi ve ısınma için kullanılacak olan doğalgazın, yurtiçi arama ve üretim faaliyetlerinin yoğunlaşmasının gereği açıktır. Yerli doğalgaz üretiminin mutlaka artırılması gerekmektedir. 

-Karasal alanların yanı sıra denizlerdeki aramalara da hız verilmelidir. Emperyalist-kapitalist sistemin tüm kurumları ile ülkemizin Ege ve Akdeniz`de münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığını daraltma, küçültme ve böylece gerek denizlerdeki doğal kaynaklardan gerekse deniz üstü RES potansiyelinden yararlanmasını sınırlama girişimleri engellenmeli, ülkemizin denizleri altında ve üstündeki tüm haklarının tescili sağlanmalıdır. Ege ve Akdeniz`de baskılara boyun eğip, egemenlik haklarını savunmaktan geri adım atılması kabul edilemez. Ülkemiz, uluslararası hukuk kurallarını ve sözleşmelerini de dikkate alarak, konu hakkında bilgili ve birikimli tüm uzman ve kurumların katılımıyla, yoğun, ciddi ve hızlı bir çalışma ile Ege Denizi ve Akdeniz`deki egemenlik haklarını, denizin altındaki doğal kaynaklardan ve deniz üstü rüzgara dayalı elektrik üretim potansiyelinden, iyi komşuluk ilkeleri çerçevesinde, en doğru ve adil şekilde savunmasına imkân verecek bir strateji ve politikalar manzumesi geliştirmeli; ilgili tüm uluslararası platformlarda aktif bir şekilde ülkemizin görüşleri yetkin ve nitelikli kadrolar tarafından kararlı biçimde dile getirilmelidir. 


4.İklim Değişikliği ve Etkilerine Karşı Yapılması Gerekenler

Ülkemizde Meteoroloji Genel Müdürlüğü`nün, dünyada Uluslararası Meteoroloji Örgütünün yayınladığı raporlar, her geçen yılın öncekilerden daha sıcak olduğuna, yıl içinde yaşanan olağanüstü meteorolojik olay sayısının arttığına işaret ediyor. Bunun nedeni olarak daha çok fosil yakıt kullanımı nedeniyle artan sera gazı salımlarının doğurduğu sorunlar gösterilmektedir.

ETKB verilerine göre 2022 yılı birincil enerji tüketiminde fosil yakıtların payı yüzde 83.3`tür. Yerli kaynakların payı yüzde 32.2, ithal kaynakların payı ise yüzde 67.8`dir. Fosil kaynaklardan doğalgazın yüzde 99.5`i, taş kömürünün yüzde 97`si, petrolün yüzde 90`ından fazlası ithal edilmektedir. Yerli fosil kaynak ise üretimi 80 milyon tona ulaşan linyittir. Sorunların başında, tüketimde fosil yakıtların çok yüksek paya sahip olması ve linyit dışındaki fosil yakıtların dışa bağımlı ve ithal kaynaklar olması gelmektedir. 

İktidar tarafından dile getirilen 2053`te Net Sıfır Emisyon hedefine nasıl ulaşacağına dair hazırlanmış, konuşulmuş, tartışılmış, üzerinde anlaşılmış, açıklanmış bir strateji belgesi, yol haritası yoktur. Fosil yakıt tüketimini azaltmaya yönelik kayda değer bir öngörü ve plan da mevcut değildir. 2053 net sıfır hedefi ile hazırlandığı ifade edilen 2035 yılına kadar olan dönemi kapsayan "Türkiye Ulusal Enerji Planı" dayandığı varsayımlar ve hedefleri tartışmalı olan, öngördüğü hedeflere ulaşmak için izlenecek strateji, yol haritası ve yapılacak çalışmalara dair tek bir sözcüğün yer almadığı, yatırım ve işletme maliyetlerinin irdelenmediği, amatörce yapılmış bir çalışma görünümündedir. 


Türkiye Ulusal Enerji Planında;

-2023-2035 döneminde, 3.2 GW kömür yakıtlı santral daha kurularak kömüre dayalı kurulu gücü azaltmak bir yana yüze 11.4 arttırılması öngörülmektedir.

-2023-2035 döneminde toplam 10 GW yeni doğalgaz kombine çevrim santralı yatırımı yapılacağı belirtilmektedir. . Bu da, doğalgaz yakıtlı santral kurulu gücünde yüzde 40 artış anlamına gelmektedir. 

-2035`e kadar karasal rüzgâr enerjisi santrallarının (RES) kurulu gücünün, 2022`ye göre yılda yaklaşık 1.400 MW yeni kapasite tesisi ile 24.6 GW`a ulaşması hedeflenerek 2035`te karasal RES potansiyelinin ancak yarısı değerlendirilmiş olacaktır. Deniz üstü RES kurulumunda ise önümüzdeki 13 yılda 5.000 MW kurulu güç hedeflenerek, 75-80 GW olarak tahmin edilen toplam kapasitenin yalnız yüzde 6`sının kullanılacağı görülmektedir. 

-Güneş enerjisi santrallarının (GES) kurulu gücünün 52.9 GW`a (2022`ye göre yılda yaklaşık 3.344 MW ilave) çıkarılması öngörüsü ise planının görece olumlu unsuru olmakla birlikte GES için 2035 hedefi, potansiyelin yalnız beşte biri seviyesinde kalmaktadır. 

-Yaratacağı çevre sorunları ve oluşturduğu riskler iktidar tarafından göz ardı edilen, teknik, ekonomik ve siyasal olarak dışa bağımlığı artıracak olan 4.8 GW kurulu güçte Akkuyu Nükleer Güç Santralına ek olarak, iktidarın 2035`e kadar 2.4 GW nükleer gücü daha devreye almayı planlandığı görülmektedir.

İktidarın uygulama ve kurgusuyla ancak bir hayal olan Net Sıfır CO2 salımın hedeflendiği ilan edilen 2053 yılı için kaynak bazında kurulu güç değerleri verilmemiş ve muhtemelen özellikle belirsiz bırakılmıştır. 2053 yılında birincil enerji tüketiminin 240,6 MTEP (milyon ton eşdeğer petrol)`e ulaşacağı ve yenilenebilir kaynakların payının yüzde 50, nükleer enerjinin payının yüzde 29.3, fosil yakıtların payının yüzde 20.8 olacağı öngörülmüştür. Bu ve benzeri bilgilerden yola çıkarak yapılan hesaplamalar, 2053 yılına kadar 42 GW kapasitede nükleer güç santralları (NGS) kurulmasının hedeflendiğine işaret etmektedir. NGS toplam kurulu gücünün, 2053`e kadar Akkuyu NGS`nin 8.8 katına çıkarılması ve bu amaçla, ülkenin her bir yanına yeni nükleer santrallar kurma tutkusu, ülkemizi büyük felaketlerle karşı karşıya bırakabilecektir. 

Eğer bu Ulusal Enerji Planı uygulanacak ise fosil yakıt kaynaklarının kullanılmasında azaltım yerine arttırım yapılacağı açıkça görüldüğünden ülkemizin küresel ısınmayı azaltacak bir enerji politikası uygulayamayacağı açıktır.

Bugün için yadsınamaz bir hedef haline gelmiş olan atmosfere karbon salımını azaltmak için fosil yakıtlı enerji tüketiminin azaltılması ve enerjinin verimli kullanımını esas alan bir enerji politikası uygulanması gerekmektedir.


5. Topluma Takılmaya Çalışılan Boyunduruk: Nükleer Güç Santralları 

Ülkemizin nükleer enerji strateji belgesi, yol haritası, eylem planı yoktur. Ama çok yetersiz bir nükleer santral yasası ve ikincil düzenlemeleri, Rusya Federasyonu devlet şirketinin sahibi olduğu ve üreteceği elektriğe alım garantisi verilen, Rus yüklenici eliyle yapılan, denetimlerin yetersiz olduğu, yapımı için her türlü kolaylığın sağlandığı, deprem riskini yeterince gözetmeyen inşa halindeki Akkuyu NGS yatırımı vardır. 

Akkuyu NGS Projesi, Rusya Federasyonu için stratejiktir. Bu proje ile Rusya, ülkemizde, mülkiyeti kendine ait olan, dünyada YAP-SAHİP OL-İŞLET- modeliyle yapacağı ve bağımsız bir limanı da olan ilk NGS`ye sahip olacaktır. Bunun yanı sıra, santralın talep ettiği ve hangi amaçlar için kullanılacağı soru işaretleri içeren, radar sistemi ile birlikte düşünüldüğünde, NGS`nin yanı sıra, RF`nin, ABD ve NATO ile Akdeniz`de yaşayabileceği bir gerginlikte kullanabileceği, RF savaş gemilerinin de yanaşabileceği bir liman ve üs inşa edildiği görülecektir. Yapım kararının, enerji ihtiyacının karşılanmasını değil, "nükleer lige çıkma" tutkusuyla alındığı Akkuyu NGS birçok yönden sorunlu, süren yapım çalışmalarının bir an önce durdurulması ve iptal edilmesi gereken bütünüyle hatalı bir projedir. 

Santralın atık sorunu çözümlenmemiştir. Çözümlenmediği gibi, Nükleer Düzenleme Kurulu kuruluş yasasında yer alan bir hükümle, yatırımcı-işletici RF şirketi, bu yükümlülükten muaf kılınmış ve ülkemizin sırtına yüklenmiştir.

Santralın ekonomik ömrü sona erdiğinde, ilk tesis giderleri kadar yüksek bedellere ulaşan söküm giderleri de, Türkiye`nin sırtına yüklenecektir.

Üretilecek elektrik, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektriğe göre çok pahalıdır. 15 yıl boyunca ilk iki ünitenin üretiminin yüzde 70`ine, son iki ünitenin üretiminin yüzde 30`una 12,35 cent/kWh fiyat ile satın alma garantisi verilmiştir. NGS projeleri iktidarın çok sevdiği "Daha çok yerli, daha çok yenilenebilir enerji" sloganının inkârıdır. Çünkü, bir Rus şirketinin yapacağı, işleteceği ve sahibi olacağı Akkuyu NGS yerli ve milli olmadığı gibi, yenilebilir de değildir ve teknoloji, yakıt, işletme vb. her boyutta dışa bağımlıdır. Ülkemizdeki NGS projelerinin teknik kısıt ve sorunlarına ek başka bir dizi sorun daha vardır. Mevcut teknolojilerle işletilen nükleer santrallarda, dünya ölçeğinde de, risk ve atık sorunları çözülmemiştir.

Yakıtından teknolojisine, yapımına ve işletilmesine kadar her konuda Rus şirketlerine bağımlı Akkuyu NES projesi, taşıdığı tüm olumsuzlukların ve risklerin yanı sıra, enerjide genel olarak dışa bağımlılığı, özel olarak Rusya`ya bağımlılığı artıracaktır. Akkuyu NES projesinde, her türlü karar alma yetkilerinin Rus şirketine devredilmesi, hükümetler arasında imzalanan ve uluslararası anlaşma niteliği kazandırılan ikili anlaşma yöntemi ile sürecin ulusal hukukun dışına taşımaya çalışılması ve ülkemizin nükleer enerji gibi stratejik bir konuda, deneme-sınama alanı yapılması anlamına gelmektedir. 

Tüm bu olumsuzluklar göz önüne alınarak Akkuyu NES projesine son verilmelidir.


6. Enerjide Toplumsal Yarar Değil Özel Şirketlerin Çıkarlarının Gözetildiği Enerji Politikalarından Vazgeçilmelidir

Bugün uygulanan enerji politikaları ile:

-ÖZEL ŞİRKETLERE KAMU KAYNAKLARI AKTARILMAKTADIR

Özel elektrik üreticilerine 2018-2022 döneminde, YEKDEM, alım garantisi, kapasite mekanizması, doğalgaz fiyat desteği vb. mekanizmalarla, kamu kaynaklarından 138.3 milyar TL ek ödeme yapılmıştır. Özel firmalarca üretilen elektrik enerjisine yüksek fiyatla alım garantisi verilmesi, çok büyük santralların bu uygulamadan yararlandırılmaları, denetimsizlik iştah kabartmış ve bir yandan doğayı-çevreyi olumsuz yönde etkileyen birçok yatırıma yol açılmış, diğer yandan da yurttaşların elektrik faturalarının tutarı yükselmiştir. Özel sektöre ait akarsu HES, rüzgâr, jeotermal ve güneş santrallarının neredeyse tamamı, ayrıca bazı büyük Barajlı HES`ler de YEKDEM desteğinden yararlanmıştır ve yararlanmaya devam etmektedir. 2020, 2021 ve 2022 yıllarında Türkiye toplam elektrik tüketiminin yaklaşık dörtte biri YEKDEM kapsamındaki tesislerden alınmıştır.

-ÖZEL ŞİRKETLERE ÇEVREYİ ZEHİRLEME AYRICALIĞI TANINMAKTADIR

2013-2015 yılları arasında özelleştirme yoluyla EÜAŞ‘tan kömür santralı satın alan şirketler, ihale sürecinde ve sözleşmelerinde gerekli yatırımları 2 yıl içinde tamamlayacaklarını taahhüt etmişlerdi. Ancak, daha sonra, Enerji Piyasası Kanunu ile tesislerin çevre mevzuatına uyumunu sağlamaları için 2019 yılı sonuna kadar süre tanındı. Firmaların bir kısmı, bu süreyi mevcut filtre, baca gazı kükürt arıtma tesisleri vb. çevre koruyucu ünitelerini bile çalıştırmama, "çevreyi kirletme hakkı, özgürlüğü" süresi olarak kullandı. Geçen süre içerisinde gerekli yatırımlar yapılmadığı için söz konusu 13 santraldan 5`inin tamamen, 1`inin kısmi olarak kapatılması, diğer 7 santraldan 4‘üne Geçici Faaliyet Belgesi verilmesi, 3 santrala ise gerekli çevre izinlerinin verilmesi kararı alındığı duyuruldu. Çevre ve Şehircilik Bakanı, yalnızca 5 ay sonra yapmaları gerekeni yaptıklarını ileri sürerek kapatılan 6 termik santraldan bazılarına tam, bazılarına da kısmi olarak 1 yıllık geçici çalışma ruhsatı verildiğini açıkladı. Santrallar hala salımları uluslararası standartlara uygun hale getirici yatırımları yapmadan, çevreye, doğaya, topluma zarar vermeye devam ediyorlar. 

Yerleşim yerlerini, doğal alanları, tarımsal faaliyetleri tehdit edenlerden hemen başlamak üzere kömür sahalarının genişletilmesi çalışmaları son bulmalı; yeni kömür yakıtlı santral yapımına izin verilmemeli, mevcut kömür yakıtlı termik santralları, çevreye en fazla zarar verenlerden başlayarak, bir plan dahilinde kapatılmalıdır. Santrallar ve kömür sahalarında çalışanlar ile bu tesislerin faaliyetlerden dolaylı olarak gelir elde eden emekçi kesimlerin mağdur olmamaları için yeni iş alanları yaratılmalı, sosyal politikalar üretilmelidir.

-EPDK`NIN UYGULAMALARI YURTTAŞLARIN DEĞİL ŞİRKETLERİN ÇIKARLARINI GÖZETMEK SONUCUNU VERMEKTEDİR

EPDK`nın asli görevi enerji piyasasını düzenlemek olarak belirlenmiştir. Yani enerji bir mal olarak kabul görmekte ve bunun piyasasının düzenlenmesini sağlamaktadır. EPDK`nın günümüze kadar olan tüm uygulamaları piyasayı paydaş şirketlerin çıkarları için düzenleme ve gerekli mevzuatı çıkarmak yönünde olmuştur. Elektrik hizmeti için verilen lisanslarda ülke yararı ve planlama kriterleri hiçe sayılarak tamamen bir "bırakalım isteyen istediğini yapsın yeter ki elektrik üretilsin ve üreten özel şirketlerin çıkarları korunsun" stratejisi uygulanmıştır. Elektrik tarifeleri bileşenleri gizli hale getirilmiş, yapılan tarifelerde elektrik piyasası paydaşları özel şirketler açısından oluşan her türlü kısıntı EÜAŞ ve devlet kaynakları kullanılarak karşılanmıştır.

EPDK isimli kuruluş ülke ve yurttaş yararına bir kuruluş olmaktan çıkmış olduğundan bir an önce işlevine son verilmelidir.

-UYGULANAN ENERJİ POLİTİKALARI İLE ŞİRKETLERİN KAZANÇLARI ARTMAKTA, ENERJİ YOKSULLUĞU İSE YAYGINLAŞMAKTADIR. 

Türkiye`de 2022`de 3.691 milyon hane elektrik, 4.419 milyon hane aile sosyal yardımından yararlanmış olup, bu sayılar 2023 için daha da artmıştır. 2023`ün ilk 6 ayında 123 bin abonenin doğalgazı, 69 bin abonenin elektriği ödenmeyen borçlardan dolayı kesilmiştir. Yüzbinlerce yurttaş SGK güvencesi dışında çalışmakta, toplam nüfusun yüzde 15`i SGK kapsamı dışındadır. Yoksulların enflasyonunun varsıllara göre çok daha yüksek olduğu, gelir dağılımının eşitsiz ve bozuk olduğu ülkemizde; enerji yoksulluğu sorunu giderek ağırlaşmaktadır. Günümüz Türkiye`sinde art arda gelen zamlarla aileler her ay tutarı daha fazla artan enerji, su vd. faturalarını ödemekte zorlanmakta ve ödeyemedikleri için elektriği, gazı ve suyu kesilen konut sayısı her sene artmakta ve yüz binlerle belirtilmektedir. Oysa, gerek elektrik gerekse doğalgaz borçlarını ödeyemeyen abonelerin toplam borç miktarları, belirli tercihli sermaye gruplarına aktarılan kamu kaynakları ile kıyaslandığında çok düşüktür. Ancak, iktidar gözden çıkardığı emekliler, işsizler gibi kesimlerden yüzbinlerce yurttaşın soğukta ve karanlıkta kalmasına ilgisiz ve duyarsız kalmıştır. Çok ciddi bir sorun olan ve giderek çoğalan enerji yoksulluğunun yakıcı etkilerini azaltmak için enerji yoksullarına kamusal destekler artırılmalı ve genişletilmelidir.

MMO ve EMO`nun yıllardır dile getirdiği, bir ailenin aylık asgari elektrik tüketiminin 230 kilovatsaat olduğu gerçeğini görmezden gelen siyasi iktidar, fahiş elektrik ve doğalgaz zamlarını protesto eylemlerinin yaygınlaşması üzerine; tarifenin daha düşük olduğu konutlarda 1. kademede tüketim sınırını 240 kilovatsaate yükseltmek zorunda kalmıştır. Bununla birlikte, düşük gelirli ailelere yapılan elektrik yardımının üst sınırı ise hala 150 kilovat saattir. Bu uygulama derhal gözden geçirilmeli, hanede yaşayan kişi sayısından bağımsız olarak, tüm yoksul ailelerin aylık 240 kilovatsaate kadar elektrik tüketimlerinin tamamı kamu tarafından karşılanmalıdır. 

Bireysel ısınma ile ısınan bir konutun yıllık doğalgaz tüketimi, örneğin Ankara`da 1.165 m3`tür. Nisan 2023 Başkent Gaz`ın konut abonelerine doğalgaz satış fiyatı olan 6.79 TL/m3 üzerinden, bu tüketim için ödenecek miktar 7.444,35 TL`dir. Düşük gelirli ailelere yapılacağı açıklanan 1.500-3.500 TL yardım, 2024 içinde hiç yeni zam yapılmasa bile, ödenecek gaz bedelinin yalnızca yüzde 20-47.6`sını karşılamaktadır. Bugün çok az sayıda haneye ödenen ve yardıma ihtiyaç duyan bir hanenin doğalgaz için ödeyeceği paranın yalnız bir kısmını karşılayan destek düşük ve yetersizdir. Destek tutarı, yıllık gaz ihtiyacı olarak ödenecek gaz bedeline eşitlenmeli ve kapsamı tüm düşük gelirli aileleri kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Ayrıca yerel yönetimler bedelsiz veya düşük bedelle su desteği vermelidir. Enerji girdileri ve ürünlerindeki yüksek vergiler düşürülmeli, elektrik faturalarına eklenerek konut abonelerinden zorla tahsil edilen kayıp/kaçak bedeli ve dağıtım şirketlerine ilave kazançlar sağlayan tüm kalemler iptal edilmelidir. .Yardımların yurttaşlara şeffaf mekanizmalarla ulaşması sağlanmalıdır.


7. Enerjide Toplum Yararı İçin Savunulması ve Karşı Çıkılması Gereken Düzenleme ve Uygulamalar 

Acele kamulaştırma denen, sermayenin enerji yatırımları için yurttaşların oturdukları evlerden, topraklarından, çevrelerinden koparılmasına, sürgün edilmesine dayanak olan yasal düzenleme değiştirilmeli, insan haklarına aykırı bu uygulama derhal sona erdirilmelidir. 

Kullanılamayan bir hak, hak değildir. Toplumsal adalet için, tüm idari ve adli yargı süreçleri, halkın ve demokratik kuruluşların hatalı uygulamalara yasal itiraz hakkını sınırlayan, önleyen, hatalı yoruma açık; "doğrudan zarar görme şartı", "yüksek dava açma harçları ve çok yüksek bilirkişi ücretleri" gibi tüm engeller kaldırılmalı ve hak arama kolay ve uygulanabilir olmalıdır.

Üretim yöntemi ne denli çevre dostu olursa olsun elektrik üretme gerekçesi, santral çevresinde yaşayan insanların istekleri dışında yaşamsal haklarının sınırlanmasını, ortadan kaldırılmasını haklı kılamaz. "Çevreci " santral yapma iddiası da, santralların tüm çevresel ve toplumsal etkilerini göz ardı etmenin, verimli tarımsal arazilerini sınırsız biçimde işgal etmenin, derinlere deşarj edilmesi gereken jeotermal kaynağın yüzeye yakın kuyulara veya yüzeye boşaltmanın, akarsu yataklarının güzergâhlarını değiştirmenin, doğal yaşam için gerekli olan suyu beton borular içerisine hapsetmenin ve çok sayıda ağacı kesmenin gerekçesi olamaz.

Akkuyu ve Sinop NGS gibi riskli, dışa bağımlı, pahalı projeler iptal edilmelidir. Akkuyu NES, TANAP, Türk Akımı vb, projelerde yapıldığı gibi; bazı ticari sözleşmelerin, bir tür "yasal hile" ile gereği olmadığı halde, TBMM onayından geçirilerek uluslararası sözleşme niteliği kazandırılması ve ulusal iç hukukun denetimi dışına çıkarılması önlenmeli; bu tür mevcut sözleşmeler ivedilikle yeniden görüşme konusu yapılmalı ve toplum ve ülke çıkarları doğrultusunda değiştirilmelidir. 

İthal edilen petrol, doğalgaz, kömür gibi enerji hammaddeleri ile ilgili alım anlaşmaları yeniden görüşme konusu yapılmalı, ülkemiz aleyhine olan maddelerinin iptal edilmesi sağlanmalıdır. Ülkeden geçen tüm transit boru hatları millileştirilmeli ve kamulaştırılmalıdır.

Yasal düzenlemeler ve uygulamalarda, kamu yararı kavramı öznel ve piyasa güçleri lehine istismar edilen bir kavram olmaktan çıkarılmalıdır. Kamu yararı kavram ve uygulaması, toplumun ve emekçi halkın yararını gözeten nesnel ve somut olarak ölçülebilir ölçütlere dayandırılmalıdır.

Enerji projelerine ilişkin yatırım kararlarında, ilgili projelerin topluma fayda ve maliyetlerini (olumlu ve olumsuz etkilerini) çeşitli yönlerden analiz eden/değerlendiren Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED), Sosyal Etki Değerlendirme, Sağlık Etki Değerlendirme, Ekonomik Fayda Maliyet Analizi, Sosyal Analiz, Sosyo-kültürel Analiz, Bölgesel Analiz gibi nesnel, nicel ve ölçülebilir kriterler esas alınmalıdır. 

Kamu tarafından yapılanlar da dâhil; tüm yeni tesislerin çevresel ve toplumsal etki değerlendirme çalışmalarında, yatırımın tüm etkileri bilimsel gerçeklere dayandırılmalı ve kurulması öngörülen tesislerin bulunduğu yörede var olan ya da yatırım kararı alınmış diğer yatırım projelerinin etkileriyle birleşmesi sonucunda ortaya çıkacak kümülatif etki de değerlendirilmelidir. Enerji, sanayi, altyapı sektörlerindeki tüm projelerin yapım ve işletme aşamaları sürekli denetlenmeli, çevresel ve toplumsal etki değerlendirmesinde belirtilen ve böylece taahhüt edilen yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği görülmelidir.

Tüm enerji projelerinde yer seçiminden-projenin fizibilite aşaması, tesis montajı ve işletme ömrü sonuna kadar sürecin tüm aşamalarında, toplum yararı ve çevre öncelikle göz önüne alınmalı, halkın kabulü, diyalog ve danışma önemsenmeli, verimli tarımsal arazilere enerji tesisi kurulması ve halkın geçim kaynağı olan tarım alanlarına, meralara, akarsulara, göllere ve denizlere ve ekosisteme zarar verilmesi mutlaka önlenmelidir.

Yanlış uygulamalardan zarar gören üreticilere ve yaşadıkları bölgede sağlıklı yaşam haklarını savunmak için barışçıl yöntemlerle direnenlere baskı ve şiddet uygulama, üzerlerine kolluk kuvvetleri gönderme derhal durmalı ve halkın taleplerine kulak verilmelidir.

Atanmış ve seçilmiş yöneticilerin görevi, santral yatırımcısı sermaye gruplarının çıkarlarını kollamak değil, her ne pahasına olursa olsun o bölgede yaşayan insanların, toplumun, çevrenin, doğanın ve ülkenin çıkarlarını korumak olmalıdır. Kamu yönetimi, tüm enerji yatırımlarında yaşam alanlarının olumsuz yönde etkilenmemesi için kuralları geçersiz kılacak istisnaları kurgulamakla değil, kuralları istisnasız uygulamakla, yurttaşların anayasal haklarını savunmakla yükümlü olmalıdır.

Isınma amaçlı fosil yakıt kullanımının azaltılması için: 

Başta son Kahramanmaraş merkezli deprem sonrası yeniden inşa edilecek yerleşimler olmak üzere, tüm yeni kentsel yerleşimler çağdaş kent planlama ilke ve esaslarına uygun olmalı ve imar planlamaları ve düzenlemelerde, güneşten azami ölçüde yararlanma ilkesi esas alınmalıdır. 

Tüm yeni binalar ve yapılar, ısınma ve soğutma ihtiyaçlarını ve ısı kayıplarını asgariye indirecek mimari özelliklere, yapım kurallarına ve güneşten azami ölçüde yararlanmalarına imkan verecek güneş mimarisi esaslarına uygun planlanmalı, tasarlanmalı ve inşa edilmelidir. Mevcut bina stokunda, mimarisi uygun olan tüm binalarda ve yeni inşa edilen tüm yapılarda sıcak su eldesi için güneş panelleri uygulaması zorunlu olmalıdır. Yapıların ortam (toprak, su, hava) ısısından yararlanmalarını sağlayacak ısı pompaları kullanmaları sağlanmalıdır. Yapıların bütününde ve bağımsız bölümlerde ısı kayıplarını azaltma amaçlı yapılacak çalışmalarda kullanılan malzemelerin nihai tüketicilere satışında KDV yüzde 1`e indirilmeli ve düşük gelir gruplarına destek verilmelidir.

Jeotermal kaynakların, konutlarda, resmi ve özel işyerlerinde mekan ısıtması amacıyla daha yaygın kullanılması için bir yol haritası ve eylem planı hazırlanmalı, yörelerindeki jeotermal kaynakları belirlemeleri, geliştirmeleri, konut ve işyerlerine jeotermal suyu iletecek dağıtım şebekesini kurup, işletebilmeleri için, yerel yönetimlere, İller Bankası üzerinden maddi ve teknik destek verilmelidir. 

Sanayi tesislerinin, kendi elektrik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla; tesis bünyesinde tekil ve bulundukları organize sanayi bölgelerinde ortaklaşa, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimleri desteklenmelidir.

Sanayi kuruluşları ciddi etüt ve çalışmalarla;

-Tesiste enerjiyi daha verimli kullanarak enerji tüketimini azaltmayı, 

-Gerek tesisin elektrik, gerekse sıcak su/buhar ihtiyaçlarını karşılamak için tesisin uygun olan yerlerine güneş panelleri koymayı öngörmelidir.

Ülkemizde tüketilen toplam enerjinin beşte biri ulaşım sektöründe kullanılmaktadır. Diğer tarafta, Türkiye`nin birincil enerji kaynakları arzında yüzde 28.70`lik payı olan, tüketimin yüzde 90`ından fazlası ithalatla karşılanan ve ithalatına 2022`de 50 milyar dolar para ödediğimiz petrolün üçte ikisinin ulaşım sektöründe kullanıldığı ve enerjide dışa bağımlılığın en önemli nedenlerinden birinin karayollarındaki milyonlarca aracın yakıt tüketimi olduğu da akıllardan çıkarılmamalıdır. İthal fosil yakıtlara bağımlılığın ve karbon salımlarının azaltılması için, ulaşım ve lojistik politikalarında çok ciddi değişiklikler gereklidir. Türkiye`de yaş ortalaması 15 olan, 28 milyondan fazla aracı elektrikliye çevirmek gibi, büyük mali kaynakları gerektirecek ve uzun yıllar alacak hayalci yaklaşımlar bir kenara koyulmalıdır. Özel oto sahipliğini özendiren bireysel taşıma sistemleri yerine, kent içi ulaşımda, yürüyüş ve bisiklet yollarını, elektrikli raylı toplu taşımacılığı, kentler arası ulaşım ve lojistikte raylı sistemleri ve deniz taşımacılığını başat hale getirecek politika ve uygulamalara bir an önce yönelinmelidir.


8.Enerjide Toplum Yararını Gözeten, Kamucu, Toplumcu Başka Bir Dönüşüm Gereklidir 

Enerjide toplum yararını gözeten, kamucu, toplumcu başka bir dönüşüm programını tasarlamak, topluma anlatmak, benimsetmek ve uygulamak gerekmektedir. Doğayı ve iklimi olumsuz yönde etkileyen yıkım sürecinin, insan yaşamı ve tüm canlı varlıklar için tehdide dönüşmesini önlemek için, başta emekçi sınıflar olmak üzere, toplumun ezici çoğunluğunun; çağdaş yaşam koşullarında yaşamlarını sürdürebilmelerini, ihtiyaçlarının karşılanmasını, hak ve çıkarlarının korunup geliştirilmesini öngören; kamucu, demokratik planlamacı, katılımcı, toplumcu bir program için, yeşil bir çevre, mavi bir gökyüzü, yaşanabilir bir doğa için, adaletli ve demokratik enerji politika ve uygulamaları için, enerjide başka bir dönüşüm için mücadele etmek gerekmektedir.

Çalışmalarında ülkenin bütünlüğünü ve toplumun yararını esas alan, merkezi/ulusal/bölgesel planların hazırlanması sürecinde yerel toplulukların özgül koşullarının ve ihtiyaçlarının yerelde merkezden daha iyi tanımlanacağını ve belirlenebileceğini kabul eden; eşit, özgür, adil, dayanışmayı önemseyen demokratik bir toplum ve refah içinde yaşanacak bir ülkeye ulaşmak için; 

Yurttaşlarına ve ülkesinde yaşayan insanlara, insan onuruna yakışır bir refah ortamı (beslenme, barınma, eğitim, sağlık vb. hizmetler) sağlayan, 

Büyüme ile istihdamı ve adil bölüşümü kurgulayan, 

Bölgeler arasındaki eşitsizliği ve toplumdaki gelir dağılımı dengesizliğini gidermeyi amaçlayan, büyük şehirlerden tersine göçü ve Anadolu`ya yeniden yerleşmeyi sağlayan,

Temel bilimleri, teknoloji geliştirmeyi ve nitelikli üretimi temel alan bir sanayiyi geliştirmeyi hedefleyen,

Kamucu demokratik merkezi planlamanın esas kabul edildiği,

Piyasacılık karşısında kamucu bir bilinçle kamu yararına dönük belediyeleştirmeyi, devletleştirmeyi ve kamulaştırmayı vazgeçilmez politikalar olarak gören,

Gelir adaletini sağlayarak gelir, servet ve harcama-hizmet unsurları temelinde hakça vergi toplayan ve hizmet sunan,

Eğitim, sağlık, enerji, ulaşım, konut vb. hizmetlerin kamu hizmeti niteliğini vurgulayarak kamu eli ile verilmesini öngören bir kalkınmayı gerçekleştirebilmek ve buna uygun kamu yönetimi sistemi oluşturabilmek için emekten yana halkçı bir devlet mekanizması tesis edilmelidir. Bu kapsamda, kamu kuruluşları yeniden yapılandırılmalı ve bu yeni kurumsallaşmanın önemli bir bileşeni olarak Türkiye Planlama Kurumu (TPK) kurulmalıdır. TPK`nın planlama kurgusu, yerel inisiyatifleri de dikkate alan, yerel unsurları da işin içine katan, karar mekanizmalarında onların da söz sahibi olduğu, katılımcı ve demokratik bir planlama anlayışına dayanmalıdır.

TPK`nın, il, bölge ve ülke düzeyinde yapacağı tüm çalışmalara, yerelden merkeze doğru geniş katılımlar sağlanmalıdır. Temel sektörlerde strateji, politika ve önceliklerin tartışılıp yeniden belirleneceği, toplumun tüm kesimlerinin, konunun tüm taraflarının görüşlerini demokratik bir şekilde özgürce ifade edebileceği, geniş katılımlı Ulusal Platformlar oluşturulmalıdır.

"KİT`ler zarar eder" tekerlemesinin yarattığı kompleksten bir an önce arınmalı ve yeni kamu iktisadi teşekkülleri sektör temelli olarak kurulmalıdır.

 Elektrik ve doğalgaz üretimi, iletimi ve dağıtımı, su üretimi ve dağıtımı, büyük ölçekli madencilik projeleri, kamusal eğitim, kültür, sağlık ve spor tesisleri, kamusal ulaşım sistem ve şebekeleri, toplu konut, sosyal güvenlik, temel ihtiyaç maddelerinin temini ve diğer sosyal fayda yaratan alanlarda güçlü kamusal kuruluşlar planlanmalı ve hayata geçirilmelidir. 

Enerji; sağlık, eğitim gibi temel altyapı niteliğinde bir kamu hizmetidir. Kamu eliyle ve kamu denetiminde yürütülmesi gerekmektedir. Özelleşen kamu kuruluşlarının tekrar kamuya dönmesi sağlanmalıdır.

PETKİM, TÜPRAŞ, Demir Çelik Fabrikaları (ERDEMİR ve İSDEMİR), Seydişehir Alüminyum, Karadeniz Bakır gibi sanayinin en fazla ihtiyaç duyduğu ara malı üreten işletmelerin kamuya geri döndürülmesi sağlanmalıdır.

Elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımının yanı sıra mühendislik, müşavirlik hizmetleri verecek ve sektör ihtiyacı olan ve yurt içinde üretilmeyen ürün imalatına da yönelecek Türkiye Elektrik Kurumu yeniden kurulmalıdır.

Petrol ve doğalgaz arama, üretim, rafinaj, iletim faaliyetlerini, olumsuz çevresel etkileri en düşük düzeyde tutarak dikey bütünleşmiş bir yapıda sürdürecek, dağıtım ve satış faaliyetlerinde de bulunabilecek bir kuruluş olarak TPAO ve BOTAŞ`ı da bünyesine alacak Türkiye Petrol ve Doğalgaz Kurumu (TPDK) kurulmalıdır. 

Kamu işletmelerinde şeffaflık temel kural haline gelmelidir.

Çalışanların yanı sıra, üretilen hizmetlerden yararlananlar, ürünleri kullananlar ve özellikle enerji, madencilik, altyapı ve sanayi yatırımlarında, tesislerin bulunduğu bölgede yaşayan halkın demokratik temsilcileri de, karar alma süreçlerinde ve denetimde etkin, söz ve karar sahibi olmalı, sendikal örgütlenme yaygınlaşmalı, üretenler yönetmelidir.

Sempozyum`un düzenleyici ve katılımcıları, tüm yurttaşları ve ilgili kuruluşları, Cumhuriyet`in 100. Yılında ülkemizde; yurttaş ve ülke çıkarlarını hiçe sayan, sermaye ve şirket çıkarlarını önceleyen enerji politikalarına son vermek için toplum yararını başat hale getirecek çalışmaları genişletmeye ve güçlendirmeye çağırmaktadır.

 

TMMOB 14. ENERJİ SEMPOZYUMU

DÜZENLEME KURULU

23 Aralık 2023


 

 



35. DÖNEM KURULLARI BELİRLENDİ

04.02.2024
 


Çok Okunanlar


SAYI 407: YAŞASIN 1 MAYIS!

YAŞASIN 1 MAYIS: EMEK BİZİM, GELECEK BİZİM

SEMİNER: YENİ NESİL SF6 GAZSIZ (SF6 FREE) OG HÜCRELERİ VE GÜNCEL TEDAŞ ŞARTNAMELERİ

EMO-GENÇ PAİNTBALL ETKİNLİĞİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMINIZI KUTLARIZ

PCB TASARIM EĞİTİMİ DÜZENLENDİ

MUTLU BAYRAMLAR

TÜRKİYE’DE İNTERNET’İN 31. YILI BİLDİRİSİ

ADALET NÖBETİNİN İKİNCİ YILI ETKİNLİĞİ #GEZİYEÖZGÜRLÜK

KONTROLSÜZ GEMİ SÖKÜMÜNE İZİN VERİLEMEZ

Okunma Sayısı: 27


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.