MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 İZMİR ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

YENİ ÜYELİK

   · 

YAYIN SATIŞ LİSTESİ

   · 

İNDİRİM YAPAN KURULUŞLAR

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AYDIN   İZMİR   MANİSA 
 

 

EMO İzmir Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 407

Tüm Sayılar

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

TMMOB YEREL SEÇİM BİLDİRGESİ YAYIMLANDI


HABER


 
TMMOB, 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleştirilecek olan seçimlere yönelik olarak TMMOB Yerel Seçim Bildirgesi yayımladı. TMMOB’un yerel yönetimlerden beklenti ve taleplerinin özetlendiği bildirgede, demokratik katılıma açık, çağdaş bir yerel yönetim anlayışını vazgeçilmez olduğuna vurgu yapıldı. Bildirgenin tam metnine yazımızın devamından ulaşabilirsiniz.
 

TMMOB`un açıkladığı Yerel Seçim Bildirgesi`nde iktidarın ekonomiyi son 22 yılda arazi rantı üzerinden temellendirdiğine dikkat çekilerek, şöyle denildi:  

 "AKP iktidarı çıkardığı yasa, yönetmelik ve KHK`larla yapı denetimi, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi mühendislik-mimarlık hizmetlerinden sanayiye, eğitimden sağlığa kadar pek çok kamusal hizmeti ticarileştirmiş, özelleştirmiş; hiçbir insani, hukuksal, ulusal ya da evrensel değer ve kurala uymaksızın ülke topraklarını dünyanın emlak/rant piyasası haline getirerek ülkemizi ve kentlerimizi yağmaya açmıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin terk edildiği, demokrasinin hiçe sayılarak tüm yetkilerin tek merkezde toplandığı, kendi söylemleriyle ‘bir anonim şirket gibi` yönetilen ülkede sermaye ile devlet arasındaki ilişki, arazi rantı ve bina yapımı üzerinden şekillenmektedir. İnşaat sektörünün başat aktör olduğu ekonomik politikaların doğrudan uygulama alanı ise kentler ve yerel yönetimlerdir. Aklın ve bilimin dışlanması, şehir planlama, mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin gerektirdiği mesleki denetimin ve bilimsel-teknik kriterlerin devre dışı bırakılması, mühendislik, mimarlık ve şehir planlama hizmetlerinin birer prosedür haline getirilmesi nedeniyle ülkenin hemen her noktasında seller, toprak kaymaları, otoyolların çökmesi, hafriyat sırasında çöken binalar gibi olağandışı olaylar olağanlaşmış, doğa olayları ağır can ve mal kayıplarının yaşandığı afetlere dönüşmüştür."

6 Şubat depremlerin merkezi yönetimin de yerel yönetimlerin de depreme hazır olmadığı gerçeğini ortaya çıkardığı ifade edilerek, şöyle denildi:  

"Bizler, doğa olaylarının afete dönüşmesinin engellenebileceğini çok iyi biliyoruz.  Bu gerçeği, bilimsel ve teknik boyutlarıyla raporlarımızda, açıklamalarımızda ve uyarılarımızda sürekli vurguluyoruz. Kentsel dönüşüm adı altında yürütülen süreç rantsal dönüşüme kurban edilmeseydi ve deprem tehdidi altındaki yerleşimlerin dönüşümleri doğru biçimde yapılabilseydi yaşadığımız acıların boyutunu en aza indirebilirdik.

Ancak tam aksine tarım arazileri ve dere yatakları imara açıldı. Mühendislik ve mimarlık hizmeti almamış kaçak yapılar imar aflarıyla yasallaştırıldı. Birliğimiz ve bağlı Odalarımız yapı denetim süreçlerinden dışlandı, mesleki denetim yetkilerimiz elimizden alındı. Deprem için toplanan vergiler, yandaşların ceplerine aktarılarak heba edildi. Planlama hizmetlerinde bütünlüklü yaklaşımdan, kamu yararı anlayışından vazgeçildi; serbestleştirme, özelleştirme ve ticarileştirmenin aracı haline getirildi; rant odaklı projelere teslim edilen kentlerde plansızlık ve denetimsizlik egemen kılındı. Açık ve yeşil alanlar diye adlandırdığımız, ‘peyzaj alanları` olarak tanımlanan parklar, refüjler, apartman ve site bahçeleri, kent içindeki orman ve ağaçlık alanlar, kıyılar, askeri alanlar, doğal-kültürel-tarihi sit alanları "rant alanları" olup millet bahçesi, kentsel dönüşüm, otopark adı altında yapılaşmaya açılarak betonlaştırıldı." 


"Kamuoyunu Uyarmaya Devam Edeceğiz"

TMMOB`un doğrudan mesleki uygulama alanına giren kent sorunlarıyla ilgili olarak sorun tespitlerini ve çözüm önerilerini kamuoyuyla paylaşmayı devam edeceğine değinilen bildirgede, 

"Bilime ve mühendisliğe, akla ve uygarlığa aykırı olarak siyasal iktidarlarca uygulanan rant politikaları nedeniyle ülkemiz bir ‘afet ülkesi` olmuştur. Kentlerimizin yapılaşması bütünüyle betonlaşma ve asfalt üzerine oluşturulmuş durumdadır. Yeşil alanların hızla ve bütünüyle yapılaşmaya açılması, kent içindeki ormanlarının yok edilmesi şehirlerimizin doğal dokusunu ortadan kaldırmıştır. Doğayla barışık olmayan bu kentsel yapılaşma ve hızlanan iklim değişikliğinden ötürü yağış ve yüzey suları toprak tarafından emilememekte, hızla akışa geçerek sellere neden olmaktadır.

Suların doğal akış yolları olan dere yataklarının ve taşkın alanlarının bile yapılaşmaya açılması, felaketin boyutlarını daha da artırmaktadır. Plansız ve çarpık kentleşme, tarım arazileri ve su havzaları üzerine kurulan yerleşim yerleri, yok edilen yeşil alanlar ve orman alanları, bilinçsizce müdahale edilen dere yatakları ve kıyılar yaşadığımız felaketlerin temel nedenidir. Sorumlu da yağmur suları değil, hükümet merkezi yönetim ve yerel yönetimlerdir.

Plansızlığın yanı sıra iktidar eliyle üretilen mega ve çılgın projeler de felaketlere zemin hazırlamakta ve kamusal alanlarımız bu rantçı anlayışla yok edilmektedir.

Ülkemizin yüzde 96`sı deprem bölgesinde bulunmakta, nüfusumuzun yüzde 98`i değişik derecelerde deprem tehlikesi altında yaşamaktadır. Son 60 yıl içerisinde depremlerde resmi sayılara göre 50 binden fazla vatandaşımız yaşamını yitirmiş, 100 binden fazla kişi yaralanmış ve yaklaşık olarak 400 binin üzerinde bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür.

Bunlara 6 Şubat 2023`te 11 ilimizi etkileyen depremin yarattığı ağır yıkım eklendiğinde karşımıza korkunç bir manzara çıkıyor Resmi açıklamalara göre 53 bin 537 yurttaşımızın hayatını kaybettiği, 107 bin 213 yurttaşımızın ise yaralandığı 6 Şubat Depremlerinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının verilerine göre 39 bin 441 bina deprem anında yıkılmış, 271 bin 892 bina ise aldıkları hasarlar nedeniyle kullanılamaz hale gelmiştir.

Kentsel ve kırsal yerleşim alanları yalnızca deprem değil, aynı zamanda heyelan, su baskını, kaya düşmesi gibi tehlikelerin yarattığı zararlarla da mücadele etmek zorunda kalmaktadır.

Derelerin, vadilerin, ormanların, kıyıların, su havzalarının, kısacası yapılaşmaya uygun olmayan alanların, rant ekonomisi baskısı altında yapılaşmaya açılması, mühendislik verilerinden yoksun imar planları, düşük standartlarda ve mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi, ranta dayalı, hızlı, düşük nitelikli, tasarımsız ve plansız kentleşme ve sosyo-ekonomik politikalar sonucu gerçekte hepsi birer doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ, kaya düşmesi, su baskını gibi olayların tamamı afete, yani insani ve ekonomik yıkıma dönüşmektedir.

Tüm bunlara karşın izlenen "ikiyüzlü" kentleşme politikalarından vazgeçilmemiş, çıkarılan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu ve niteliksiz yapı stokuna sahip olduğu gerçeği üzerine değil, rant temelinde kentlerin dönüştürülmesinin bir aracı olarak düzenlenmiş, ‘risk` rant aktarımının gerekçesine dönüştürülmüştür.

Kentlere ilişkin politikalar, planlar ve kararlar öncelikle insan odaklı olmalı, bugüne kadar sürdürülen ranta dayalı kentleşme anlayışı derhal sona erdirilmelidir.

Depremlerden ve diğer bütün doğal ve toplumsal afetlerden korunma; güvenli, sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrenin her yurttaş için temel insan hakkı olduğu ana ilke olarak kabul edilmelidir.

Kentlerde afetlerden korunmak ve zararlarından en az etkilenmek amacıyla "Bütüncül Afet Risk Yönetimi" anlayışı benimsenmeli, öncelikle afet riski olan bölgeler tespit edilmeli ve söz konusu riskleri azaltacak önlemler alınmalıdır. Tüm kentlerimizde kapsamlı afet yönetim planları hazırlanmalı ve gecikmeksizin uygulama olanakları yaratılmalıdır."


"Ulaşım Sorunlarının Çözülmesini İstiyoruz"

Yerel yönetimlerin toplu taşıma öncelikli bir politika benimsememesi nedeniyle ulaşım da dorunlar yaşadığımıza dikkat çekilen bildirgede, şu bilgilere yer verildi:  

"Bir kentin mekânsal gelişimini hedefleyen nazım planına uyumlu Ulaşım Ana Planının hazırlanmaması ve otomobil odaklı anlayış nedeniyle ortaya çıkan ulaşım sorunu, çoğu yerel yönetici tarafından salt trafik sorunu ya da ulaşım altyapı eksikliği olarak görülmektedir. Bu nedenle yapılan tüm projelere ve harcamalara rağmen ulaşım ve trafik sorunlarında azalma olmamış; artan nüfus, kentsel yayılma, otomobil sahipliği ve kullanımındaki artışlar daha da kronikleşen sorunlara yol açmıştır. Kentiçi ulaşımla ilgili temel yanlışlık, var olan sorunların çözümüne ‘erişilebilirlik` hedefiyle yaklaşmayan, bunun yerine özel araç odaklı, günübirlik geçici çözümler üreten, bunlarla var olan sorunlara yenilerini ekleyen yönetim anlayışındadır.


"Hesap Verebilen Belediye"  

Emekliler, yaşlılar, engelliler ve kadınlar için önemli taleplerin dile getirildiği bildirgede, yerel yönetimlerin saydam ve denetim açık olması gerektiği vurgulanarak, şöyle denildi: 

"Kamu İhale Sistemi merkezi idare tarafından olduğu kadar yerel yönetimler tarafından da kullanılan bir sistemdir. Denetimden uzak, kayırmacılığı ve yolsuzluğu körükleyecek mevcut ihale sistemi yerine hukuk ve kamu yararını temel alan saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin, güvenirliğin, gizliliğin, kamuoyu denetiminin, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasının ve kaynakların verimli kullanılmasının en geniş şekilde sağlandığı eşitlikçi bir sistemin kurulması gereklidir. Yerel yönetimler halka hizmetleri hakkında bilgi vermeli, vatandaşla iletişimde olmalı, açık ve saydam belediyecilik anlayışını yaşama geçirmelidir.  Başta büyükşehirler olmak üzere belediyelerin ve bağlı iktisadi teşebbüsler olarak faaliyet gösteren anonim şirket statüsündeki yapılanmaların, kuruluş faaliyetleri ve kamusal yarar dışına çıkan her türlü etkinliklerinin önüne geçilmelidir.

Yerel yönetimlerin her türlü mal ve hizmet alımını gerçekleştirirken kullandıkları, seçim dönemleri yaklaştıkça artan birçok yolsuzluk, vurgun ve talan olayının odak noktası haline gelen iktisadi teşekkülleri üzerinde gerek Sayıştay, gerekse diğer kamusal denetim yollarının önünü kapayan yasal düzenlemeler kaldırılmalıdır.

Yerel yönetim bankacılığı; kamu yönetimi, altyapı sektörü ve bankacılık sektörünü bir araya getiren bir alandır. Bu alanda faaliyet gösteren yerel yönetimlere yönelik finansman yanında, planlama, mühendislik-mimarlık alanında da teknik destek veren Türkiye`ye özgü bir kurum olan İller Bankası yerel yönetimlerin finansman ihtiyacını karşılayacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.

Kamu yatırımlarıyla ve kamu kaynaklarının kullanımıyla üretilen verilerin sahibi halktır. Veriye erişim; yurttaşların bilgi edinme hakkı, yönetim ve karar süreçlerine etkin katılımlarının yanı sıra yurttaşların hak ve görevi sayılan ‘denetim` işlevinin yerine getirilmesi bakımından da önem taşımaktadır. Yerel yönetimler, saydamlık ve hesap verebilirlik ilkesi uyarınca verilerini kamuya açmalı; bilişim ve iletişim teknolojilerinden yararlanarak yurttaşlara somut, anlaşılır, ölçülebilir, doğru ve güncel veri ve bilgiler sunmalıdır."


"Kent Suçu Engellenmeli"

Yerel yönetimlerin rant temelli şekillendirilmesinin emekçi kesimleri kent dışına sürülerek barınma, eğitim gibi temel insan haklarına erişimine en temel engeli oluşturduğuna dikkat çekilen bildirgede, şu ifadelere yer verildi:  

"Rant üzerine temellendirilen ekonominin sermaye alanı olarak kentlerin yeniden inşa süreci, toplumsal ayrışmanın derinleşmesine yol açmakta, geniş yoksul emekçi kesimler kent dışına sürülerek barınma, eğitim, iş gibi temel haklara erişimde sorunlarla baş başa bırakılmaktadır. Meskûn alanlarda yeniden üretilen kentsel çevredeki yapılaşma nüfus yoğunluğunu artırmasına karşın sosyal ve teknik altyapı ile açık ve yeşil alan miktarı aynı bırakılmaktadır.

Yerel yönetimler, topluma verilecek yerel ve ortak hizmetlerden sorumlu olmaları, güvenli toplumun oluşumunda tabandan başlayacak bir örgütlenmeyi en kolay gerçekleştirecek kurumlar olmaları, suçların oluşumuna neden olan toplumsal deformasyonları giderebilecek ilişkilere ve araçlara sahip olmaları gibi nedenlerle gerek toplumsal örgütlenmelere gerekse mekânsal düzenlemeye ilişkin kent güvenliğinin sağlanmasında birincil kurumlardır.

Yerel yönetimlerin temel görevlerinden olan sağlıklı, yaşanabilir ve güvenli kent mekânının oluşturulması için kamu yararını temel alan planlama anlayışı önkoşuldur. ‘Kent ve çevre suçu` kavramı geliştirilmeli ve kent suçları için yasal yaptırımlar artırılmalıdır. Kamu yararı göz ardı edilerek ayrıcalıklı imar haklarına ve kaçak yapılaşmaya göz yummak, kente karşı işlenmiş suçların başında gelmektedir. Buna ek olarak temel sağlık koşullarından ve altyapı gereklerinden yoksun yerleşim alanlarına yol açan kaçak yapılaşmalar için getirilen imar affı uygulamaları da kente karşı işlenmiş bir suç olarak değerlendirilmelidir. Kent kimliğini oluşturan ortak miras niteliğinde olan yapı, meydan, yol, doğal varlıkları olumsuz etkileyen uygulamalar ile kente ve kentliye ait her türlü karar süreçlerine halkın katılımının engellenmesi de kente karşı işlenmiş suç olarak görülmelidir."


Nitelikli Hizmet Üretimi için Öneriler 

Hizmetlerin etkili bir biçimde üretilip sunulabilmesi için yerel yönetimlerin büyüklük ve sınırların bilimsel ölçütlerle belirlenmesi istenilen bildirgede, "Yerel yönetimlerde hizmetlerin etkin ve verimli yapılabilmesi için uygun bir örgüt yapısı ve idari yapılanma geliştirilmeli, merkezi idarenin vesayetine, yetki gaspına yol açan istisnai yetki düzenlemeleri kaldırılmalıdır. Yerel yönetimlerin seçilmiş görevlilerinin görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma koşullarını açık ve net olarak belirleyen düzenlemeler yapılmalıdır" denildi. Kamusal hizmetlerin yerel yönetimlerin sorumluluğunda üretilmesi gerektiğine dikkat çekilen bildirgede, 

"Hizmet üretimi, ‘toplumsal yarar` temelinde gerçekleştirilmeli, toplumun tüm kesimlerinin hizmetlere eşit erişimi sağlanmalıdır. Hizmetlerin denetimini, iç denetimle birlikte bağımsız ve özerk denetim kuruluşları yapmalıdır. Yerel yönetimlere, yetki alanlarına giren görevlerle ilgili ‘mali kaynaklar` siyasi görüş gözetmeden sağlanmalıdır. Ayrıca yerel yönetimler ‘üretici belediyecilik` anlayışıyla kendi kaynaklarını yaratmalıdır. Yerel yönetimler, mali kaynaklar konusunda şeffaf olmalı, öz gelirleri dışındaki borçlanma vb. kaynak yaratma süreçlerinde dışa bağımlılıktan kaçınmalı ve her zaman halkın bilgi ve onayına başvurmalıdır.

Bilişim ve iletişim teknolojileri, kamu hizmetlerinin üretimi ve denetiminde niteliği artırmak amacıyla kullanılmalı; Kent Bilgi Sistemi ve Akıllı Kentler gibi kapsamlı bilişim uygulamalarının pekiştirilmesi ve işletiminde kamu kaynaklarının en doğru biçimde kullanılmasını sağlayan özgür yazılım çözümlerinden yararlanılmalıdır.

Yerel yönetimlerin verimli çalışabilmeleri için personel sisteminde, işe göre nitelikleri belirlenmiş yeterli kadro ayrılmalı; çalışma koşulları, güvenceleri açısından homojen, ücret ve sorumlulukları açısından ‘eşit işe eşit ücret` anlayışında bir yapılanma olmalıdır.

Personelin eğitim ihtiyaçları saptanarak eğitim program ve planları uygulanmalıdır. Mesleklerin uygulanma sürecinde yaşam boyu eğitimin gerekli olduğu gerçeğinden hareketle eğitim planlamasında meslek odalarıyla, eğitim kurumlarıyla ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapılmalıdır.

Sağlıklı kentleşmenin olmazsa olmaz koşulu yeterli ve nitelikli şehir plancı, mimar ve mühendis istihdamıdır. Planlama, projelendirme, tasarım, uygulama, denetim ve değerlendirme aşamalarının bilime, tekniğe ve hukuka uygunluğunun sağlanmasında, doğal ve kültürel varlıkların korunmasında şehir planlama, mimarlık ve mühendislik disiplinlerinin önemi ortadadır. Yerel yönetimlerde mühendis, mimar ve şehir plancısı istihdamı bu bağlamda ele alınmalı, yeni mezunları da kapsayacak şekilde kadroları artırılmalıdır."




 TMMOB Yerel Seçim Bildirgesi‘nin tam metine aşağıdaki dosyalar bölümünden ulaşabilirsiniz. 



 

Dosyalar

TMMOB Yerel Seçim Bildirgesi - Tam Metin (636 KB)



35. DÖNEM KURULLARI BELİRLENDİ

04.02.2024
 


Çok Okunanlar


ADALET NÖBETİNE ÇAĞRI: #GEZİYEOZGURLUK

PCB TASARIM EĞİTİMİ DÜZENLENDİ

MUTLU BAYRAMLAR

TÜRKİYE’DE İNTERNET’İN 31. YILI BİLDİRİSİ

DEPREMZEDEYE DEĞİL ENERJİ ŞİRKETLERİNE DESTEK

SİNOP NÜKLEER GÜÇ SANTRALI İNADINDAN VAZGEÇİLMELİDİR

Okunma Sayısı: 16


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.