MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 ANKARA ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AFYONKARAHİSAR   ANKARA   ÇANKIRI   ERZİNCAN   ERZURUM   KASTAMONU   KAYSERİ   KIRŞEHİR   KONYA   NEVŞEHİR   SİVAS   TOKAT   YOZGAT   AKSARAY   KIRIKKALE 
 

 
HUKUKİ DESTEK
 

EMO Ankara Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 2023.4

Tüm Sayılar

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

“GAZETECİLİK AMA KİMİN ÇIKARI İÇİN!” SÖYLEŞİSİ DÜZENLENDİ



 
EMO Ankara Şubesi Lokali’nde her ayın son Perşembe günü düzenlenen “Lokal Söyleşileri” etkinliği kapsamında; Gazeteci-Yazar Faruk Bildirici tarafından “Gazetecilik Ama Kimin Çıkarı İçin!” başlıklı söyleşi 28 Mart 2019 Perşembe günü saat EMO Lokali’nde düzenlendi. Faruk Bildirici söyleşinin ardından “Günahlarımızda Yıkandık-Örneklerle Gazetecilik Meslek Etiği” kitabını imzaladı.
 

Etkinliğin açılışında konuşan EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ömürhan Soysal şöyle konuştu; "Herkese iyi akşamlar. EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu adına hepinizi dostluk ve dayanışma ile selamlıyorum. Bu dönemki Lokal Söyleşilerinin 11`incisini gerçekleştiriyoruz. Bundan önceki 10 söyleşide kent, ülke gündemine dair, ekonomiye dair, mesleğimize dair, meslek örgütümüz TMMOB, EMO`nun tarihine dair konuklarımızla söyleşiler gerçekleştirdik. Bildiğiniz gibi her ay farklı konularda farklı konuklarla söyleşilerimize devam ediyoruz. Sadece üyelerimizi değil tüm kamuoyunu ilgilendiren söyleşiler düzenliyoruz. Bugünkü söyleşimiz de bu minvalde olacak. Sayın Faruk Bildirici`yi yazılarından ve yaptığı görevlerinden dolayı biliyorsunuz. Kendisi son olarak Hürriyet gazetesinde 9 yıl boyunca okur temsilciliği görevini yürütüyordu. Bu etkinliğimizde medyayı işlemek istedik: AKP`nin 17 yıllık iktidar sürecinde bir çok alanda dönüşüm yaşandı. Meslektaşlarımızla, Meslek Odalarımızla, meslek alanımızdan doğru güncel siyaset bağlamında tartışıyoruz. Etkinliklerimiz süresince medya dönüşümüyle ilgili gündem yapmamıştık. Bu ay bunu gündem yapalım istedik. Medya her zaman kamuoyunda 4. kuvvet olarak biliniyor. Eski rejimde yani parlamenter demokratik rejimde kuvvetlerin ayrılığı ilkesi varken artık kuvvetlerin birliğine doğru gidildiği ve bunun yasal zemininin oluşmaya başladığı dönem içindeyiz. Bu hafta sonu yapılacak seçim yeni rejimin, yeniden inşasının meşru zemini yaratmaya dönük bir seçim olarak tartışılıyor. Medya konusunda bize birikimlerini aktaracak, medya üzerindeki baskıları, medya üzerindeki dönüşümü anlatacak bir konuğumuz var. Sağ olsun Faruk Bey teklif ettiğimizde davetimizi hemen kabul etti. Kendisi yıllarca basının amiral gemisi olan Hürriyet gazetesinde çalıştı, anlatacakları bizim için kıymetlidir. Söyleşinin başlığını da kendisi belirledi "Gazetecilik ama kimin çıkarı için?" Biz de mesleğimizi kimin çıkarı için yaptığımızı zaman zaman tartışıyor, sorguluyoruz. Bunu bugün gazetecilik bağlamında değerlendireceğiz."

"Gazetecilik sessizlerin sesi, kamu yararının bekçisi olmalı"

Ömürhan Soysal`ın açılış konuşmasının ardından Gazeteci-Yazar Faruk Bildirici söz aldı. Faruk Bildirici özetle şunları söyledi; " Şu anda Türkiye gazeteciliği parodiye yaklaşık bir durumda. 39 yıldır bu mesleği yapan bir insan olarak bugünkü gazeteciliğin geldiği nokta beni sizlerde daha fazla üzüyor. Son 9 yıldır Hürriyet gazetesinde gazetecilik mücadelesi verdim. Karşınıza maalesef kaybeden olarak geldim. Yaptığımız daha iyi gazetecilik, daha bağımsız gazetecilik yapılsın mücadelesiydi. Ama olmadı. Bu mücadeleyi baştan kaybedeceğim belliydi. "Zaten kaybedeceğin belli değil miydi niye girdin bu mücadeleye?" diyen arkadaşlarım da oluyor. Ben de onlara şunu söylüyorum; insanlar bazen kaybedeceklerini bile bile de mücadeleye girmeli. Mücadeleye girmeli ki ilerde bu işi doğru dürüst yapmak isteyenler bizim bıraktığımız izlerden gitsinler, daha iyi gazetecilik yapsınlar. Bugünler kaybedilmiş olabilir gelecek kaybedilmedi onun için de mücadele edilmeli. Aksi halde yapmam gereken şuydu; teslim olmalıydım! Ben her zaman şuna inandım; gazeteden atıldıktan sonra veda yazımda da belirttim, gazeteciliğin patronlar için yapılacağına ya da siyasi iktidarlar için yapılacağına inanmıyorum. Gazetecilik sessizlerin sesi, kamu yararının yılmaz bekçisi olsun, bağımsızlığından ödün vermesin, çıkar gruplarına aracı olmasın, her konuyu ve herkesi eleştirel yaklaşan güç olsun. Hep gazetecilik kazansın istedim. Bu bir dilekti. Veda yazıma giden süreç benim açımdan şöyle başladı. Doğan grubunun siyasi iktidarın baskısıyla terk etmesinin ardından gazetenin başına Demirörenler geldi. Demirörenler gelince odamı toplamaya başladım. 2,5 ay önce bana gazete yönetiminden ‘bundan sonra gazeteyi eleştirmeden yazı yazı` dendi. Ben de onlara ‘benim işim bu başka ne yazabilirim ki!` dedim. Benden istenen şuydu; ‘ortala topu maaşını al devam et.` Bu benim 39 yıllık izlediğim gazetecilik çizgisi dışında.  Siz bana ‘kendi çizginizi imha et maaşını al ‘istersen köşe yazıyı yaz ‘diyorsunuz. Köşe yazmak bir şey değil ama ‘onu yazma şu konuya değinme` diyeceklerini bildiğimden özgürce gazetecilik olmayacaktı. ‘Siz en iyisi beni atın rahat edin` dedim. Bu konuşmanın ardından ertesi gün veda yazımı yazdım odamı boşalttım hazırladım. 2,5 ay kadar sonra son yazdığım yazı artık yeter dedirtti ve bana dediler ki ‘biz okur köşesini kapatıyoruz seni de gönderiyoruz`. Bir kişiye bir kuruma değer veriyorsanız eleştirirsiniz. Eleştirdiğiniz kişiye bir katkıdır. Siyasi iktidar eleştirilemiyorsa en büyük kötülük o siyasi partiye, o siyasi partinin başındaki kişiye yapılır. Gazetecilik sessizlerin sesi olsun istedim. Bizim gazetecilikte temel kavram budur, gazetecilik kamu çıkarı için yapılır. Hep bunu söyleriz. Mesleğe yeni başlayan arkadaşlara hep bunu söylerim. Bir haber yapılınca ‘bundan kim yararlanıyor, kimin yararına yapıyorsun? diye sorun. Kamu yararı söz konusu değilse haber yapmanın anlamı yok. Ama gerçekten öyle mi diye sorduğunuzda sadece günahlar bugüne ait değil. Türkiye`de medyanın tarihi bir dolu günahla yüklü maalesef."

"Gazeteciliğin gerçekten kamu yararına yapılabilmesi için gazetecilerin herhangi bir güç odağıyla ilişkide olmaması gerekiyor."

Gazeteciliğin kamu yararına yapılabilmesi için gazetecilerin herhangi bir güç odağıyla ilişkisinin olmaması gerektiğinin altını çizen Faruk Bildirici sözlerini şöyle sürdürdü; "Gazeteciliğin gerçekten kamu yararına yapılabilmesi için gazetecilerin herhangi bir güç odağıyla ilişkide olmaması gerekiyor Sadece maddi anlamda çıkardan bahsetmiyorum. Tam bir tarafsızlık olmadan kamunun çıkarını korumak mümkün değil. Cumhuriyetin ilk yıllarına döneyim. Mustafa Kemal`in basın özgürlüğü ile ilgili sözleri var. Gazetecinin özgürce tarafsız yazması gereken cümleler. "Matbuat Cumhuriyetin etrafından çelikten kale olmak zorunda" diye de bir sözü vardır Mustafa Kemal`in.  O gazeteler de Cumhuriyet`i korumak için gazetecilik yaptılar. 1950`ler 60`lar o zaman gazetelerde partilerin de gazeteleri vardı. Partilerin çıkarlarını koruyup kollayan gazeteler vardı. Parti gazeteleri olmaya başladı. 60 Anayasası her ne kadar darbe anayasası olsa da Türkiye`de özgürlükler bakımından epeyce yenilikler getiren bir Anayasa. Oradaki özgürlükler Demirel`e göre biraz fazlaydı. 60-70`lerde Hürriyet`in, Milliyet`in kurulduğu yaygın bir gazetecilik dönemi var. 80 sonrası gerek Milliyet Karacanların, gerek Hürriyet Simavilerin, Cumhuriyet Nadi ailesinin bugünkü yayıncılardan temel farkı nedir? Bu aileler sadece yayıncılıkla ilgileniyorlar. Başka işleri yok. Turizmle, petrolle ilgilenmiyorlar. Kamu yararını düşünerek kamu yayını yapabiliyorlar. Sonraki dönemde ise böyle olmadı. Sonraki dönem işin içine başka patronlar girdi. Aydın Doğanlar, Demirörenler, Çalıklar…Bunların hepsinin başka işleri var. Para güç demektir diyoruz. Yayıncılıkta para güç demek değildir, para güçsüzlüktür. 3-5 işiniz olursa ne oluyor? Sigorta, petrol, enerji turizm işleriniz olursa siyasi iktidara yönelik yumuşak karnınız genişliyor. Aydın Doğan`a karşı siyasi baskı Hürriyet`ten mi geldi? Hayır. Susturmak için baskı Petrol Ofisi`nden geldi. Petrol Ofisi`ne ceza verdikleri için Aydın Doğan geri adım attı. Simavi ,Turgut Özal ile bir dönem kavgaya tutuştu. Turgut Özal`ın by bass ameliyatından sonra akli melaikilerinin yerinde olmadığına dair haberler çıktı. Turgut Özal ne yaptı? Hiç! Sadece yayıncılıkyapıyorlar. Ne yapabilirdi? Kağıdın fiyatını artırabilirdi, mürekkebin fonunu yükseltebilirdi o da bütün gazeteleri olumsuz etkileyecek bir hamle olurdu. Turgut Özal gibi güçlü birine kafa tutan medya sahibi hiçbir şey olmadan onla barıştı yoluna devam ettiler. Simavilerin bugünkü medya patronları kadar parası yoktu ama daha güçlüydü.

Şimdiki gazete patronlarının kendi işleri var. Siyasi iktidara karşı zayıf oluyorlar. İş yaptıkları alanlarda diğer iş insanlarıyla ilişkileri devreye giriyor. Oradaki beklentileri devreye giriyor. Hürriyet`te yakın zamana kadar daha çok Petrol Ofisi ile ilgili haber çıkıyordu sonra Aytemiz petrolle ilgili haberler çıktı. Şimdiki gazetece bakıyorsunuz bu kez de Total`le de ilgili haberler çıkıyor. Neden? Total çünkü Demirörenlerin. Medyanın sadece siyasi iktidara karşı güçlü olması yetmiyor, diğer bütün güç odaklarına karşı güçlü olması gerekiyor ki bağımsız olabilsinler. Ekonomide kitleleri ilgilendiren haberlerin önde olması gerektiğine inanıyoruz. On binlerce üyesi olan bir sendikanın gazetelerde haberlerii yok. Türkiye`de en çok üyesi olan Türk –İş`in haberleri yok, Türk-İş hiçbir şey yapmıyor gibi gözüküyor. Türkiye`de diyelim ki otomotiv satışları durdu, hemen gazetelerde ‘Otomobilde KDV düşürülsün, ikinci el fiyatlar sabitlensin vb` haberleri yapılıyor. Otomotiv satanların beklentilerine çıkarlarına yönelik haberler var. Türkiye`de çok otomobil satılması gazeteci olarak benim kaygım olmamalı. Benim daha çok ilgilendiren tüketiciler olmalı. Ekonomi sayfaları artık kitle haberciliği yapmaktan uzaklaştı. 1980`lerde öğretmenlerin ek ders ücreti 10 TL arttığında birinci sayfadan haber olurdu.  İşsizlik oranı artıyor ve bu haber olarak verilmiyor. Dolar yükseliyor haber olarak verilmiyor. Döviz kurları yükseliyor haber olmuyor. Ertesi gün Merkez Bankası önlemler aldı diye haberler çıkıyor. Seçimlerle ilgili söylenir ya, ‘halkımız karar veremiyor cahiller` diye. İnsanlar bilgi alamıyor ki, bilmiyorlar ki, doğru bilgi verirsek insanlar o bilgilerle donanır ona göre karar verir. Siyasi iktidar ne söylüyorsa medya onu tekrarlıyor. Hem bilgi vermeyeceksiniz hem siyasi partilerin propagandasını yapacaksınız insanlar tabi ki etkilenir.

Sağlık konusuna gelelim. Bugünlerde doktorlarla konuşunca ne diyorlar ‘sağlık ticarileşti, ticarileşme baskısı o kadar arttı ki bunun sonucu insanlar zarar görecekler` diyorlar. Türkiye`de insanlar özel hastanelere yönlendiriyorlar. Evet çok iyi oteller ama tıbbi açıdan ne kadar iyiler onu bilmiyoruz. Televizyonlarda bazı doktorlar sürekli sağlık programları yapıyorlar. O programların çoğu paralı o doktorlar oraya parayla çıkıyorlar. Tamamen para ilişkisi var orada. O doktorun kendi alanında yetkin olduğunu nereden bilebilirim ki?! Parası olan konuşur durumunda.

Bizim yapmamız gereken doğru dürüst gazetecilik. Medya sanat alanında da sanatı kültürü yaymak amacından çok pazarlama işlevi görüyor. Ticari kaygıları öne çıkartıyor. Bazen bir bakıyorsunuz Türkiye`de çok satmayan kitapla ilgili konuşuluyor, kitap ön plana çıkartılıyor. Niye? O yayınevinin ilişkileri çok daha iyi. Sinemaya bakarsak Türkiye`de çok ciddi sorun yaşanıyor. Kültür emperyalizmi diyoruz ya. Bizim sinemamız tam olarak Amerikan kültürünün etkisi altında. Dünya sinemasına baktığınızda bugün sadece Amerika`da film çekilmiyor ki! Avrupa sineması, Japonya, Güney Amerika`ya tutun bir sürü film çekiliyor. Böyle bir durumda medya tekelleşmeye karşı çıkıyor mu? Hayır! Türkiye`de tekelleşmenin zararları üzerinden değil de 30-40 liraya satılan biletten bazı sanatçıların aldığı payın ne kadar olduğu üzerine haberler yapılıyor. Kamu yararı değil.

Dış politikaya bakın, Türkiye Cumhuriyet öyle bir coğrafyada ki her taraf çok hareketli. Suriye, Mısır, İran, Kafkaslar sürekli bir problem var. Türkiye kamuoyu çevresinde olan bitenleri, ya da dünyanın büyük merkezlerindeki haberleri kimin gözlüğüyle izlemeli. Bence kendi gazetecisinin gözüyle izlemeli. 60`larda bile Avrupa`da Tahran`da temsilcilerimiz vardı. Türkiye`ye gelen haberlerin çoğu uluslararası ajans haberleri. Suriye`de olan bitenler uluslararası medyanı, çoğu ABD medyası, onların gözüyle izliyoruz. Niye? Onlar daha pahalı diye, kârı maksimize etmesi meselesi. Gazetecilik pahalı iş. Bir batılı gazeteci Suriye`ye giderken bir kez sigortalanıyor, yanına koruma görevlileri veriliyor. Başka türlü mümkün değil. Suriye`de olan savaş iki cepheli savaş değildi. İki cepheli savaşlarda nispeten daha kolay gazetecilik. Halep`teki çatışmaları izlerken hangi mahallede hangi grup hakim onu bile bilmiyorsunuz. Onun için pahalı bir iş. Bizim gazete patronları bu işleri uluslararası medyaya bırakıyor. Bir Amerikan gazeteci ile Türk gazetecinin bakışı aynı olamaz."

"Gazeteci önce kamu yararını gözetmeli"

Gazetecilerin haber yazarken kamu yararını gözetmesi gerektiğinin altını çizen Faruk Bildirici sözlerini şöyle sürdürdü, "Haber yazarken 3 çıkardan söz ederiz. Gazeteci önce kamu yararını gözetmeli, ondan sonra kendi kurumunun yararı, editoryal yarar geliyor. En son kendi yararını düşünmeli. Bugün durum böyle mi? Maalesef öyle değil. Doğru yere yanlış yerden gidilir mi? Bence gidilmez. İyi bir şeyi kötü yoldan yapamazsınız, ama maalesef oluyor. Bir gazetede çalışmasına karşın kendi web sayfasını işletenler var. Bataklık giderek kötüleşti. Biz kendimiz de suçluyuz. Gazeteciler kendi haklarını koruyamaz durumda. Holdingleşme ilk gazetecileri sendikadan istifa ettirdi. Gazetecilerin şu anda sendikaları, doğru dürüst örgütleri yok. Kendi çıkarlarını korumak açısından zor durumdalar. Hakları ellerinden alındı bir şey yapamadık. Gazeteci zayıf, medya zayıf. 4. değil 18. güç bile değiliz. Şu anda Türkiye`de kuvvetler ayrımı diye bir şey yok zaten. Parlamentonun etkinliği yok. 3 gücün olmadığı yerde medya tamamen güçsüz. Medya yüzde 95 oranında devşirilmiş siyasi iktidara biat etmiş durumda. Şu anda eminim içerde çalışan bir çok arkadaş atılmak için sırasını bekliyor ‘keşke atılsak` diye bekliyor. Bazılarını üzmüyor olabilir. Yapılan şeyleri gördükçe bazı arkadaşlar daha da üzülüyor.

Ben evet kaybettim, kaybedenler tarafındayım, medya da bu halde. Bu mücadeleyi bırakmak anlamına gelmiyor. Yeniden yazmak için enerjin var mı diye bir arkadaşım sordu ‘eskisinden daha çok var` dedim. Daha çok mücadele etmek istiyorum. Bulduğum her yerde konuşacağım, bulduğum her yerde yazacağım. Çünkü ülkemi, mesleğimi seviyorum. Kamu yararı denen şeye hala inanıyorum hala tarafsız gazeteciliğe inanıyorum. Gazetecilik saygın bir meslek olacaksa mücadele etmeye inanıyorum."

Faruk Bildirici konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı ve "Günahlarımızda Yıkandık-Örneklerle Gazetecilik Meslek Etiği" kitabını imzaladı.



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


ÜYELERİMİZ İÇİN ÜCRETSİZ UDEMY EĞİTİMİ: MÜHENDİSLER İÇİN YAPAY ZEKA ARAÇLARI

8. SAMSUN İNŞAAT FUARI DÜZENLENİYOR

İYİ BAYRAMLAR...

Okunma Sayısı: 163


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.